Ruhumuzu daha biz yokken teslim ettik. Yalnızlığımız daha önceden başkalarının yaşadıkları.
Her gün kalkıp gittiğimiz iş, okul, tarla bindiğimiz otomobil, tren, otobüs, vapur bile bizim değil. Dilin sınırlarını oluşturan kelimeler bizim değil, sadece arıyorum.
Dünya artık insanlığa bir şey vermeyecek. İnsan iyimser düşünmeyi seviyor. Düşündüğüne inanıyor, inandığı şeyin gerçekleşmesini istiyor. Maymunun rüyasında muz görmesi gibi bir şey yaptığımız. İyi insanlar mutlaka var ama kötülerde öyle.
Toplum insanlığın en büyük hapishanesiyken özgürlük arayışı niye? Olmayacak. Hep böyle oldu bizden önce ve bizden sonra olacak olan.
Diye düşünüyordu Giardini.
Sonra yoluna devam etti. Sürekli gittiği orospunun bacak aralarına sığındı. Bir an olsun beynini rahatlattı. Sigarasını yakıp “annem” dedi, orospu saçlarını okşarken “özledim.”
“Öldü o, kötü öldü. Çöplükte bulmuşlar cesedini ya açlıktan ya da soğuktan ölmüş, bilmiyoruz. Hangisi daha iyidir?”
‘Papyrus’